ZEVKSİZLİK SADECE MUHAFAZAKÂRLARI MI TEHDİT EDİYOR?

Muhafazakâr sanatın estetik unsurları nelerdir veya neler olmalıdır? (Mustafa İsen). Esasında bu soru düşünceye çığır açan bir soru. Görebildiğimiz kadarıyla meselenin üzerine ADIM ADIM gidilmeye çalışılmıştır. Çünkü böyle konulara vakit ayıran  ve  kültürümüz ve sanatımız yönünden bir kazanım olacağını düşünen insanlar düşüncelerini zaman zaman yazılarıyla eserleriyle açıklamışlardır. Ama bu konuların daha çok gündemde tutulmasına, münakaşa edilmesine ihtiyaç olduğunu söylemeliyim.        

Zevksizlik sadece muhafazakârları mı tehdit ediyor? Kendisini bu tarifin dışında görenler, zevksizlik sizi de tehdit etmiyor mu?

         Sadece yeni inşa ettiğimiz şehir semtlerine bakınız, yeni yapılan evlerimize bakınız. Sizi dakikalarca huzurunda hayran bırakacak kaç yapı, kaç giriş kapısı, kaç kapı süslemesi gördünüz. Eski evlerin ahşap merdivenleri ve tırabzanları daha ilgi çekiciydi diyebiliriz. Bugünkü yapılara, merdivenlere bakınız hepsi birbirinin kopyası diyemez miyiz? Yalnız malzeme ve işçilik yönlerinden bir gelişme olduğunu da söylemeliyim.

Eski binalarımızdaki ahşap işlerde kendine göre bir munislik, bir kendine haslık görmüyor musunuz? Mesela, bir musandıra vardı, şimdi böyle bir imalat görüyor musunuz? Evin bodrumundan çıkan merdivenin üst kısmını kapatan ve masa veya sehpa gibi hizmet gören tahta bir uzatma. Kayıt evinden çıkarılan yiyecek vesairenin ilk konulduğu mekân.

         Bu ev ve çevre meseleleri ne kadar yazılsa eksik kalır. Demem o ki zevksizlik toplumumuzu tehdit ediyor. Herkes bundan nasibin almıştır veya alacaktır. Yani kıytırık işlere dalmışız ve koskoca bir zevksizlik dönemine ad bile koyamıyoruz.

Elbette yanılmamı istiyorum ama benim gözlemim bu.

İnsanlarımız arasında bir ayrım söz konusu mudur?

Düşünceyi, muhafazakâr-muhafazakâr olmayan şeklinde ikiye ayırmak ne gibi bir anlam ifade eder? Düşünmek, insana has bir haslettir. İnsanları nasıl sınıflandırır gibi muhafazakâr ve muhafazakâr olmayan diye ayırmıyorsak, düşünce ve hayata bakışı böyle bir ayırıma tabi tutmak ne derece tatminkârdır bunu düşünmeye değer buluyorum.

         Muhafazakâr aydın bazı değerleri, bazı konuları ön planda tutan insan anlamına gelir de diğer gruptaki insanların ön planda tuttukları kendi değerleri ve anlayışları yok mudur? Vardır. Öyleyse meselenin ta temeline el atmak ve insan düşüncesinin hem çağ olarak sabit kalmadığını, kendi içinde bir takım evrimler-gelişmeler- gösterdiğini hesaba katmak durumundayız. Bir gerçek sevdalısı olarak yola çıkan, düşüncelerinde ve bakışında bir takım düzeltmelerle zaman içinde kendi konusunda bir başka yöne veya yola evrilenleri de görüyoruz.

 

İnsan bir meçhuldür demek ne kadar gerçekçidir?

         Öyle anlaşılıyor ki insan başlı başına birçok bilinmezleri bünyesinde taşıyan ve devamlı bir gelişme ve değişme içinde olan bir varlıktır. Nasıl bünye ve beden olarak aynı kalmıyorsa, kültür ve düşünce olarak da sabit bir birikimi ifade etmez. Öyle olunca; oldukça sabitleri olan muhafazakâr düşünce; nasıl oluyor da aynı kalmaya devam ediyor? Böyle bir düşünce ne kadar sağlıklı olur ve nasıl gelişir, nasıl büyür?

         Muhafazakâr düşünce belki de en önce ne olduğunu ve ne olmadığını belirlemek durumundadır. Çünkü hayat bağlı olduğu sistem icabı bünye ve mahiyet olarak, ayrıntı ve öncelikler yönünden daima bir ince eleyip sık dokumak durumundadır.

         İnsan düşüncesi içinden bir seçki yaparak, kendi gidişatımıza uygun veya toplumun geleceği yönlerinden gerekli sıralamalarda bazı değişiklikler, öncelikleri yeniden belirlemek mecburiyeti ortaya çıkarsa (hâsıl olursa), o zaman ne yapmalıyız gibi bir soru sorulabilir? İşte bu öncelikler sıralamasında bizim de teklifimiz vardır, toplumları –milletleri- ayakta tutan yardımlaşma ve dayanışma ve güven duyguları, inançlar ve kader birliği etmiş olmak gibi unsurlar milletin geleceği ve hayatiyeti bakımından daha ön sıralarda sayılması gerekir. Bu sebeple muhafazakâr düşünce derken önce bir tarih bilincinden ve ortak tarih ve ortak dil Türkçe üzerinde durarak konuya girmek ve sonra da inanç ve geleneklerden bahsetmek durumundayız.

  • 18.12.1933’te Niğde’de doğdu. Niğde Dumlupınar İlkokulu (1946), Niğde Ortaokulu (1949), dört yıla yakın İstanbul’daki lise öğrencilik yılları (1949-23.6.1953), Niğde Lisesi (1955), Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi (1959) mezunu. Bir süre öğretmenlik yaptı. (1962-1967). Genelde serbest avukat olarak çalıştı.

  • Galeri

  • İletişim