TÜRK KAVRAMI ÜZERİNE BİR DURUM DEĞERLENDİRMESİ (01.11.2018 Perşembe)

İSMAİL ÖZMEL

 

         Danışman gerçeği söylemezse, danışan gerçeğe nasıl ulaşır?

          Bu ay elinizden geçen kitaplardan söz edebilir misiniz? Kaç sayfa veya kaç paragraf. Diyorum ki insan hafızası su sızdıran bir su testisine benzer, üzerinden doldurmazsanız, dışı içinde su var hissi uyandırır ama bardağı doldurmaya kalkarsanız gerçek ortaya çıkar.

 

         Bir eliniz kitaplarda, bir eliniz sözlüklerde, bir eliniz de kendi yakanızda, kendinizi sorgulamakta olmazsa gönlünüz tam rahat sayılabilir mi? Özellikle ülke kaderi ile ilgili olanlar, bin düşünüp bir konuşmak durumundadır. Halk zaten ne dediğimize bakmıyor, severse başında taşıyor diyebilirsiniz. Hiçbir şey ebedi değil, Yaratan’dan gayrı. Ama karşıt düşüncede olanlar söylediklerinizle sizi her zaman bağlı kabul ederler ve o sözlerin anlamını sorarlar, tatminkâr bir cevap alamadıklarında, yıpranan sadece kişilikler değil, belki de millet ve devlet hayatının zora sokulmasına sebep olmaktan bahsederler.

         Böyle çıkışların gayesi tarihe not düşürmekten ibaret değildir. İnsan sözü ile bağlıdır tezine sığınırlar, ülke bütünlüğü aleyhine bir delil çıkarmaya çalışabilirler. İşte dananın kuyruğunun koptuğu yer de orasıdır. Bu bakımdan ağızdan çıkan söz atılmış ok gibidir geri alınması mümkün değildir.

         Eğer bir mesele kamu hukukunu ilgilendiriyorsa, temel norm Anayasa’dır. Bütün yasaların bu temel yasaya uygun olarak hazırlanması gerekir. Anayasa’ya aykırı kanunların iptila için Anayasa Mahkemesine dava açma yolları da bu

Denetimi etkili kılmak gerektiğinin altını çizmek içindir.

         Eğer bir konu özel hukuku ilgilendiriyorsa kaynak metin Medeni Kanun’dur. İlk yedi madde uygulamadaki temel kuralları sayar ve yasalarda bir karşılık bulunmayan hallerde, Hâkime, sen kanun koyucu olsaydın nasıl bir hüküm koyacak idi isen, öylece hükmet yetkisini verir.

         Şimdi Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında vatandaşlık nasıl tarif edilmiştir? Madde 66/”Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı herkes Türk’tür.” Demek ki devlete vatandaşlık bağı ile bağlı her vatandaş ben Türküm diyebilir. Bundan başka söyleyeceği olanlar onu da söyleyebilir. Düşünceyi ifade etme hürriyeti içinde teminat altındadır. Ancak pasaportunda ve nüfus kimlik belgesinde Türk olarak adlandırılmak bir anayasa hükmüdür. Kanun karşısındaki eşitliğin de en büyük teminatıdır.

         Yöneticilerin dikkat edeceği husus bu çizginin dışına çıkmamaktır. Yönetenler bu yönetme yetkilerini anayasa ve diğer kanunlardan aldıklarına göre, anayasanın bu hükmüne de uymak durumundadırlar.

         Bu tarif fevkalade veciz ve neyi anlatmak istediği de açıkça anlaşılmaktadır. Türk Kavramı bütün vatandaşları kapsayan bir kimlik adlandırmasıdır. Bunu ırkî bir kavram olarak anlatmaya çalışmak veya böyle bir yorumdan kişisel fayda çıkarmak isteyenler, anayasaya aykırı davrandıklarını bilmeleri gerekir. Devleti kuran tarihi, kültürel birikimi ve devleti kuran iradeyi de unutmuş duruma düştüğü söylenebilir.  Diğer çağdaş devletlerde bu işlerin nasıl anlaşıldığı da bize yeterli bir fikir verir sanırım.

         Anayasa madde 10/”Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.”

Aynı maddenin sondan bir önceki fıkrası/ ”Hiçbir kişiye, aileye ve zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz”

Anayasa böyle diyor.

         Ortadoğu ve dünyanın problemli yörelerindeki kavgalar, öldürmeler ve ülkelerin lime lime edilerek parçalanması bütün insanlar gibi bizleri de düşündürmesi gereken gerçeklerdir. Bütün bu olayları; tarih bilincine sahip Türklerin ibretle takip ettiğini; inkâr edebilir miyiz? Bu kanlı tablonun dışında kaldıklarından memnun olmadıklarını söyleyebilir miyiz?

         Örnek olarak Avrupa’nın büyük devletlerinden birisindeki(Fransa) demografik yapıya rakamlarla bakalım:

2013 rakamlarına göre, %5,5’ yakın bir ülkenin insanları(Portekizli), % 8,9’u göçmen, % 5,23’ü Araplardan meydana geliyor ve ülkede ikamet eden farklı kökenli insanlardan(mesela Ermenilerden) hiç bahis yoktur. Orada da herkes Fransız milleti olarak anılır ve öyle adlandırılır ve yaşanır. Karşılaştırma yapmak çağdaşlıktır. Bütün bunlar modern dünyanın yakaladığı ve beraber yaşama iradesini güçlendiren unsurlardır. Bütün bu sebeplerle kavramların anlamları üzerinde birleşmemiz zorunludur hele bu bir anayasa hükmü ise bu yasal bir zorunluluktur.

         Anadolu’ya tarih içinde ilk defa “Türkiye” diye isimlendirenler, İtalyan bilim insanlarıdır, İlber Ortaylı hocadan öğrendik. Türkiye, Türklerin yurdu anlamına gelir. Ve bir üst kimlik ifadesidir. Kendini farklı ifade edenler elbette olacaktır, ama Türkçeyi konuşmak ve Türk vatandaşı olmak 81 milyonun sahip olduğu bir ayrıcalıktır ve Türkçe de bir anlaşma vasıtası olarak hepimizin zenginliğidir. Birbirimizi anlamanın ve anlaşmanın tek vasıtasıdır.

         Türk kavramı bir üst kimlik adıdır, bunun tarihi, kültürel ve yasal dayanakları saymakla bitmez. Bunu anlamak istemeyenler olacaktır. Bunun sınırları da Anayasamızda düşünceyi açıklama hürriyeti olarak tarif edildiğini bilmem söylemeye lüzum var mıdır? Saygılarımla.

İSMAİL ÖZMEL

(01.11.2018 Perşembe)

  • 18.12.1933’te Niğde’de doğdu. Niğde Dumlupınar İlkokulu (1946), Niğde Ortaokulu (1949), dört yıla yakın İstanbul’daki lise öğrencilik yılları (1949-23.6.1953), Niğde Lisesi (1955), Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi (1959) mezunu. Bir süre öğretmenlik yaptı. (1962-1967). Genelde serbest avukat olarak çalıştı.

  • Galeri

  • İletişim