ŞEHİR VE MEDENİYET

Şehir ve medeniyet bahisleri üzerinde ne kadar durulsa azdır. Çünkü bu mesele her seviyede bir duruşun analizidir. Çağın ulaştığı seviyeye ulaşsa bile bu yorumlar devam etmelidir.

Şehrin uzak bir semtinden merkeze doğru yürüyen bir kimseye sorsanız, nereye gidiyorsun diye, şehre iniyorum, dediğini hatırlayınız. Onun gözünde şehir, merkez mahallelerinden ibarettir. Kenar semtler, varoşlar şehirden sayılmaz. Aradan geçen 20-30 sene varoşların bir kısmını da şehirden sayıyor. Yol, ulaşım kolaylıkları, okul, kütüphane, sinema, tiyatro ve eğlence, güzel konuşma, güzel giyim kuşam, saygılı davranış onları da şehrin sınırları içine taşıyor. Demek ki merkezden çevreye doğru bir gelişme var diyebiliriz

Anlaşılıyor ki, okuryazarlık, bir sanat öğrenme, müzik konseri, sergi yeri derken merkezin bazı adap ve erkânı, bilgi ve kültür, konfor malzemelerini kullanmasını öğrenmek ve kullanmak gibi birikimler onu şehir sakinleri arasına katar. Bazen bu samimi bir eğitim ve gayret ile yani seviye hak edilerek kazanılır. Bazen de görünüş şehir havasında ama diğer insanlarla, aile fertleri ve arkadaşları, komşuları, apartman komşuları ile münasebetlerde, konuşurken, şakalaşırken işin yakası açılıyor ve haliyle görüntünün kabukta, şekilde kaldığı, ailenin ferdin daha şehir havasını teneffüs edip hazmetmediği, içine sindiremediği gerçeği ortaya çıkar. 

Bir şehre hüviyet kazandıran, kişilik kazandıran bir genel görüntü vardır. Bunlar şehri çepeçevre kavrayan bitki örtüsü, şehrin ana caddeleri, hatta sokaklarını süsleyen bitkiler, çınarlar, Akçaağaçlar, salkımsöğütler, gül asmaları, yer ve saksı çiçekleri, şehri semt semt bezeyen mimarî eserler, kültürel ve sanatsal birikimlerin dışa yansıması… Orada yaşayanların giyim kuşamları, birbirlerine olan ilgileri, okuryazarlık ve kültür seviyeleri, çocukların, yaşlıların, kadınların ve erkeklerin diğer insanlardan gördükleri muamele orasının bir şehir sayılıp sayılamayacağına, oturanların ne kadar şehirli sayılacağına dair bize bir kanaat verir. 

Burada yaşayan insanlar, bu çevre, bu renkler, bu siluet, bu ufuk aydınlığı veya donukluğunun ne kadar farkındadır?... Bu müktesebat çoğu zaman o şehrin sakinleri tarafından değil de, diğer illerden, diğer muhitlerden gelenlerce hissedilir ve ifade edilir.   O şehrin sakinlerinin çoğu şehrin birkaç noktasına dikkatlerini teksif etmişler ve şehrin tamamına bakmayı ihmal etmişlerdir. Dışarıdan mesela komşu ilden gelen; şehir ve medeniyet konularına gönül vermiş insanların dikkatli bir nazarı; şehrin mümeyyiz vasfını teşhis eder ve bir değerlendirme yapabilir.

Bu yapısal ve kültürel birikim bugün yaşayanlarca ne derece bilinmekte, ne derece takdir edilmektedir. Bu konularla ilgileri ne kadardır? Cetlerinden kaldığı, korumaları ve sahiplenmeleri gereken, tarihin ve medeniyetin kazandırdığı zenginlikler olduğunun farkındalar mı?

Şehir ile orada halen yaşayan insanlar arasında bir ahenk; bir uyum varsa, onlar böyle bir şehirde yaşamaktan mutlu oluyorlarsa, orada kültürün ve medeniyetin dengeli bir sentezini gördüğümüzü rahatlıkla söyleyebiliriz. Ben bu ahenge ve güzelliklere bizim iklimimiz, bizi yaratan ve besleyen Anadolu iklimi, Türk kültürü diyorum, birbirine saygılı, yardımlaşan, kadir kıymet bilen Anadolu insanı...

  • 18.12.1933’te Niğde’de doğdu. Niğde Dumlupınar İlkokulu (1946), Niğde Ortaokulu (1949), dört yıla yakın İstanbul’daki lise öğrencilik yılları (1949-23.6.1953), Niğde Lisesi (1955), Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi (1959) mezunu. Bir süre öğretmenlik yaptı. (1962-1967). Genelde serbest avukat olarak çalıştı.

  • Galeri

  • İletişim