OSMANLI DEVLETİ’NİN BİLGİ İHTİYACINI İLK GÖREN İNSAN: KATİP ÇELEBİ

Kâtip Çelebi (1609-1657) Osmanlı döneminin mütevazı bir devlet maliye katibidir ki önemli gözlemleri ve devletin bilgi ihtiyacı meselesine önemli çözüm gayretleri vardır. Bir örnek verilmesi gerekirse, ordu sefere çıkıyor ama gideceği ülkenin coğrafyası hakkında hiçbir bilgisi yok.  Onun gideceği ülke hakkında gerçekçi bilgilere ihtiyacı vardır. Yolları, arazi engebeleri, su kaynakları vesaire. Çevre ülkelerin coğrafyaları hakkında doğru bilgilere ihtiyaç olduğunu gördü. Bu konuda kendisini görevli saydı ve bilginin peşine (arkasına) düştü. 

      İmparatorluğun bir Maliye kâtibi olarak çözüm arayışları ve okumaları onu eser sahibi bir yazar haline getirdi. Daha önemlisi dönemin gidişatına isabetli bir teşhis koydu ve bu konuda örnek çalışmalar yaparak,  kitap haline getirmesi, adının günümüze kadar  yaşamasını sağladı.

      Onun en etraflı biyografisini Orhan Şaik Gökyay’ın yazdığını biliyoruz. ‘Bu vatan kimin?’ şiirinin şairi. Bir de Şerafettin Yaltkaya’nın  Keşf-üz Zünun’a yazdığı önsöz var, bu yazıda etraflı bilgiler sunduğunu  tarihçimiz Halil İnalcık’tan öğreniyoruz.

      Daha sonra Halil İnalcık, TRT’de yayınlanan konuşmasında, ayrıntılı açıklamalarda bulunarak, Katip Çelebi üzerinde durulması,  düşünülmesi ve değerlendirilmesi gereken döneminin bir yazarı ve düşünürü olduğunu belirtiyor.

      Halil İnalcık “Bu büyük adam, her bakımdan büyük adam. Hakkı ile memleketimizde tanınmıyor, onun yaptıkları, Türk ilmine, Türk siyasetine katkıları henüz değerlendirilmemiştir. Kâtip Çelebi’nin önemi şuradan gelmektedir. Tarihimizde ilk defa Batı’nın üstünlüğünü kabul eden, devletin bekası için Batı’ya yönelmenin, ilim bakımından, teknik bakımından kaçınılmaz bir zaruret olduğunu ilan eden ve Batı ilmiyle ilk defa tercümeler yaptırarak temasa geçen bir adam olmasıdır.”(Prof. Dr. Halil İnalcık. Söyleşiler ve Konuşmalar, 2013-İstanbul, ikinci baskı, cilt: I, S: 217)

      Osmanlı düşüncesinde her zaman batı küçümseniyordu. Bugün de tarihimize böyle bir anlayışla bakan bir kesim vardır. Elbette körü körüne Batı’ya hayran olmak ve kendimizi küçümsemek aklın kabul edeceği bir şey değildir. Çünkü güçlü olan çok yönlerimiz vardır. Çağın gayretlerini takip konusunda ihmallerimiz olduğunu da kabul etmek durumundayız. Bilimsel ve teknik buluşlar ve ayrıntılar her gün yeni bilgi ve bulgularla zenginleşirken bizim de bu gelişmeleri yakından takip etmemiz gerektiğini kabul etmemiz gerekirdi. Katip Çelebi’nin yaptığı önemli iş bu ihtiyacı derinden duymuş olmasıdır. Çağla atbaşı yarışın ipini kaçırmak bazen ülkenin ve milletin felaketi ile sonuçlanabiliyor. Kâtip Çelebi realist bir devlet memuru,  meselelerimize gerçekçi çözümler arayan, devletin bilgi eksikliğini tamamlamaya çalışan bir bürokrattır. Onun için bu yazımızda Kâtip Çelebi üzerinde düşünmeyi deneyeceğiz.

      Katip Çelebi’nin yaşadığı dönem imparatorluğun çok karışık ve devlet otoritesinin çiğnendiği, saray kadınları ile yeniçerilerin el ele vererek devlet yetkilerini kimin kullanacağına dahi karar veren, zafiyetler dönemidir.

      “Çelebi fikirleri ile devrinin kargaşa ve anarşisine karşı tavrı ile ve buna bir çıkış yolu olarak tam manasıyla Batı’ya dönmek, Batı kültürünü tanımak, Avrupa’yı tanımak lüzumuna katkısıyla, bu husustaki çalışmaları ve ısrarı ile bizde garpçılığın başlangıcı sayılmalıdır. O zamana kadar Osmanlı düşüncesinde Avrupa daima küçümseniyor, Batı ile bir temas kurmak, onu anlamak, görmek küfr sayılıyordu.”( Halil İnalcık. A.g.e. s:217)

      “Katip Çelebi 17. Asrın başlarında doğdu, 1609’dur hatırladığıma göre ve ölümü de 1657’dir.”

      “Gerçekten, 1600’lerden 1656’ya gelinceye kadar Osmanlı devleti tam bir anarşi içindedir.”

      “ I. Ahmet’e kadar devletin batma tehlikesi

karşısında, Selanikî, Mustafa Âli, Kitabı Müstetab tarafından devlet adamları uyarıldı. O zamanlar devletin büyük bir kargaşa içerisine düştüğü söylenmiştir. Bu anarşi devri, Kuyucu Murat Paşa’nın 1608’de son verdiği  büyük kargaşadır….İşte Katip Çelebi bu kargaşa devrinde doğdu…. IV. Murat artık genç olmuş, 1632’de devletin dizginlerini ele alır, bu çok otoriter ve merhametsiz hareket eden bir sultandır… “

      “IV. Murat  Bağdat’ı tekrar geri almaya muvaffak oldu. Bütün bu seferlerde konumuz bakımından dikkate değer olan şey Katip Çelebi bütün bu seferlere katılmış ve görülen kötülükleri, noksanı, başarısızlıkları kendi gözüyle görmüştür.

      Kendisi Anadolu Muhasebe kaleminde bir kâtipti… Küçük bir kâtip bürokrasiye giriyor ve bürokrasideki noksanları da yakından inceliyor. Kâtip Çelebi, devlet divan bürolarında hizmeti dolayısıyla bütün seferlere iştirak etmiştir.  Onun için bu Bağdat, İran seferlerinde onu görüyoruz ve askerin, ordunun, memleketin durumunu yakından izliyor. MESELA sonradan Cihannüma’yı yazarken diyor ki:  Orduların komşu memleketlerin durumu hakkında hiçbir fikri yok, yolları bilmiyorlar, bütün o noksanları yakından görmüş, tecrübe etmiş. Tabi aklı başında bir kâtip olarak, bir bürokrat olarak, bütün arzusu yüksek kademelere çıkmaktır.” (Prof. Dr. Halil İnalcık. A.g.e. s: 217-220)

      Kâtiplerin yetişmesi de tıpkı esnaflarınkine benzer, çırak, kalfa ve usta aşamalarından geçiyor. Kâtip çelebi de ilk merhaleleri aşmış ve kalfa olmuştur. Bu sebeple ona “Hacı Halife” denilmiştir.

      Osmanlı geleneğinde, bilimsel kanaat ve çalışmaların İslam dininin farklı anlayışlarına farklı yorumlarına göre bir değerlendirmeye tabi tutulması vardır. Hâlbuki Kutsal kitabımız Kur’an’da bir devlet şekli tarif edilmemiş ve bir devlet şekli tavsiye edilmemiştir. Bu saha insan aklına ve bilime bırakılmıştır.

      Bilimsel çalışmalar tamamen insan aklının, deneyin ve gözlemlerin eseridir. Ortaya konan ve bir gerçek olarak sunulan metinler konunun uzmanlarınca tenkit edilebilir ve yanlışlığı ortaya konabilir. Bu tamamen bilim adamlarının gayretleriyle şekillenen bir sahadır.

      İmparatorluğun batının yakaladığı bilimsel gerçeklere sırt çevirmesi sonucu imparatorluk parçalanmış ve sonunda da bilinen mücadeleler ve fedakârlıklarla, Osmanlı Devletinin küllerinden, Türkiye Cumhuriyeti Devleti kurulmuştur.

               Kâtip Çelebi’nin gözlemleri devletin büyük bir bilgi ihtiyacı olduğunu ortaya koymuş ve ilk olarak da coğrafya üzerindeki bilgilerin Türkçeye aktarılması gerektiği kanaatine varmıştır.

      “Katip Çelebi ilk defa görüyor ki Batı Coğrafya ilminde çok ileri gitmiş, dünyayı daha iyi tanıyor… Hindistan’a gitmeleri coğrafya ilmi sayesinde olmuştur. ..Büyük Cihannüma adlı eserine yazmak için, Avrupa  ilmini, bu sahadaki çabalarını ve  başarılarını  kendi devletine aktarmak için bu Avrupa eserlerini  ele geçiriyor. Latince kitapları ve haritaları görüyor. Bunları tercüme etmek lazım, anlamak lazım, talih kendisine yardım ediyor.”

      “Bir Fransız bilgini, İslam’ı kabul etmiş, (Prof. Dr.           )  Şeyh Mehmet İhlasi adını almış, onu buluyor ve bu Avrupa’daki belli başlı önemli coğrafya kitaplarını ona tercüme ettirerek Batlamyus’un  coğrafyasından beri ilk defa olarak Batı’nın bulduğu  coğrafi bilgileri aktarıyor. İşte çabalar sonunda bu büyük Cihannüma adlı kitap ortaya çıkmıştır.”(Prof. Dr. Halil İnalcık. A.g.e. s: 222)

      Katip Çelebi’yi ibretle ve dikkatle incelemek bir takım gerçekleri görmemizi sağlar diye düşünüyorum. Kâtip Çelebi, Batıyı bilimi ve teknolojisi ile öğrenmezsek onlarla başetmenin zor olacağını ilk tespit eden kişidir. Bunun için çalışmalarına devam ediyor ve Atlas Minör ve Atlas Major’u aynı Fransız dönmesine tercüme ettiriyor. Bütün gayesi Osmanlı devletinin bilgi eksikliklerini tamamlamaktır.

      Kâtip Çelebi kendi döneminde Osmanlı Devletinin bilgi eksiklikleri için bu gayretleri göstermiştir.

      30 Ağustos 1922’de kazanılan büyük zafer, Garp’ın bu üstünlük psikolojisini yerle bir etmiş ve batı ile eşitler arası bir münasebetin başlamasını sağlamıştır.    

Cumhuriyetin taçlandırdığı bu büyük Zafer’in sağladığı noktadan geriye adım atmak, ülkemiz ve milletimiz için ıstıraplı  bir geriye dönüş olacaktır.

       (10.08.2018 Cuma)

  • 18.12.1933’te Niğde’de doğdu. Niğde Dumlupınar İlkokulu (1946), Niğde Ortaokulu (1949), dört yıla yakın İstanbul’daki lise öğrencilik yılları (1949-23.6.1953), Niğde Lisesi (1955), Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi (1959) mezunu. Bir süre öğretmenlik yaptı. (1962-1967). Genelde serbest avukat olarak çalıştı.

  • Galeri

  • İletişim