NURETTİN TOPÇU VE EROL GÜNGÖR’ÜN DİNİ REFERANSLARINI NASIL OKUMALI?

Bu iki düşünürümüz fikir hayatımıza; bilim dünyamıza anlam ifade eden; yeni şeyler kattılar. Bunlardan birisi metottur. Araştırmada göz önünde tutulacak objektiflik kriterleri ve diğer incelikler. İkinci referans İslam’ın; aklı ve bilimi öne çıkaran anlayışını esas alarak; kültür meselelerini değerlendirirken manevi zemini ihmal etmemek gerektiğine dair ikazları.

Bilindiği gibi bir düşünce veya bir sosyal olguya dikkatlerini teksif etmiş ve onu değerlendirmeye çalışan yazarlar, fikir adamlarının daha çok dönemlerinin kültür hayatından, gidişattan ve gözlemlerinden etkilenmemesi mümkün değildir. Onun için eserin yazıldığı tarih ve gözlemcinin genel kültür seviyesi ve özel konusundaki birikimleri, yapılacak değerlendirme ve yorumun isabetine doğrudan doğruya etkili olacağı varsayılabilir.

Eserin yazıldığı tarih; dikkatli bir okuyucunun hissedeceği ayrıntılar; hangi sıkıntının yankısıdır diye düşünmesine imkân verir. Mademki yazar döneminin objektif olması gereken bir aynasıdır, o aynaya yansıyan düşünce ve yorumların isabetle değerlendirilmesi için eserin yazılma tarihine bakmak gerekir, özellikle düşünce ve değerlendirme eserlerinde.

Günümüzde bazı eserlerin hangi tarihte yazıldığını ve hangi tarihte piyasaya sürüldüğünü tespit etmek mümkün değildir. Güya eseri her zaman taze tutmak ve öyle bir intiba uyandırmak istedikleri düşünülebilir. Ama beyhude, sepetin içindeki meyve tatsız tuzsuz ise eski olsa, yeni olsa ne fark eder ki.

Ama böyle yapanlar ve kitap kapaklarını çok şatafatlı ve renkli resimlerle donatmanın okuyucuyu etkilediği ve kapağa bakarak kitap alındığını bilen bazı yayıncıların böyle kurnazlıkları yaptıkları söylenebilir.  Ama ne olursa olsun yayın tarihi ve mümkünse eserin başlangıç ve bitim tarihlerini yazılması, eser üzerine zaman ayıracaklara, bazı ipuçları verebilir diye düşünüyorum.

Gelelim konumuza: Nurettin Topçu ve Erol Güngör, fikir ve kültür hayatımızı; duygularımızı esas alarak değerlendirdiğimizi; meselenin içine girmekteki isteksizliğimizi görerek; biz neden bu meselelere ilmin ve aklın ışığında bakmıyoruz; diye hayıflanıyorlar ve bu tarz düşünceyi geliştirirken, insanın yapısı icabı manevi zeminin de güçlü bir şekilde tesis edilmesi gerektiğine özellikle vurgu yapıyorlar. Bu konuda ne derece haklı olduklarını o dönemleri ciddi ve objektif bir bakışla araştıranlar daha isabetle değerlendirebilirler. Ama geldiğimiz 2000’li yıllarda manevi iklim ihtiyaçtan fazla bir gayretle güya onarılmaya, manevi zemin güçlendirilmeye çalışıldı. Belki bu gün düşünmemiz ve çare üretmemiz gereken konu; neleri söyleyerek, neleri telkin ederek manevi zemini güçlü kılmaya çalıştık? Bu gayretlerle onların anladığı İslam’ın  ne derece uyumlu olduğu da ayrıca düşünülmesi gereken konulardandır.

    Ehliyetsiz kişiler; sözün sonunun nereye gideceğini, zaman içinde ne gibi sonuçlar doğuracağını akletmeyenler; bir takım varsayımlarla yaptıkları dini telkinler, bizi daha huzurlu, daha ahlaklı, daha çalışkan, bilimde ve teknolojide çağla yarışan bir noktaya mı taşıdı, yoksa tembelliğe ve fakirliğin meziyetlerini anlatmaya mı götürdü? Kendileri yüzbinleri geçen aylıkların keyfini sürerken; kuru ekmeğini teminde bile ele bakım hale gelmiş insanlara; fakirliğin meziyetlerini anlatmak olsa olsa bir kültür buhranına doğru sürüklendiğimizi gösteren bir kriter olabilir.

Bilimi ve aklı ön plana çıkaran bir dinin salikleri bu kadar akıl dışı bir tutuma hangi yanlışların üst üste yığılmasıyla ulaştı? Hangi ölçütü kullanırsanız kullanınız gidişat yüz ağartıcı değil. 

İmtihan sonuçları, Türk edebiyatı ve fen bilimlerinde görülen başarısızlıklar,  tahmin etmediğimiz kadar kötü bir noktaya doğru kültürümüzü, gençlerimizi ve istikbalimizi sürüklemektedir.

    Gelişmiş ülkelerle kitap okuma ve kitap satın alma konularındaki rakamsal bir mukayese moralimizi bozacak kadar kötüdür. Siz istediğiniz kadar okumak insanın sivriliklerini, acılıklarını, tatsızlıklarını giderir, okumak munis ve kâmil yapar, her konuda başarılı kılar diye telkin ediniz. Okumak insanı değerli kılar diye tekrarlayınız. Okuma örneklerini evde veliler, abla ve ağabeyler sergilemeden, sokakta, parkta, okulda okuyan insan manzaralarını yeni yetişenlerin gözleri önüne sermedikçe, okumayı bir alışkanlık haline getirmenin kolay olmayacağını söyleyebiliriz. Böyle bir okuma manzarasını okulda, evde, vasıtada, sokakta sergileyemezseniz yeni nesiller kitaba gittikçe, ne gereği var duygusuyla, yaklaşmamaya devam edeceklerdir.

İşte manevi zemini sağlam tutalım derken neyi kastetmişlerdi ve biz onların bu yönlerini objektif bir şekilde değerlendirebildik mi? Manevi zeminin güçlendirilmesini akli ve bilimsel bir şekilde tesis fırsatını yeterince değerlendirebildik mi?  Dilimizi, fen derslerini, bütün bilimlerin temeli matematiği ihya edelim derken, bu iki düşünürümüze tercüman olduğumuzu da biliyoruz.

    Eğitim sistemimizde çocuklarımıza neleri anlatıyor, neleri öğretmeye çalışıyoruz? Güzel ahlakı, çalışmayı, hakka saygıyı, dürüstlüğü, temizliği, vatan sevgisini, bilim sevgisini, kardeşliğimizi yeterince anlatıyor muyuz, onlara örnek olacak güzel bir görüntü verebiliyor muyuz?

Bilerek veya bilmeyerek içi boşaltılmış, sadece ibadetlere hasredilmiş bir uygulama olarak sunulan ve yaşanılan bir dinin Nurettin Topçu ve Erol Güngör’ün anladığı dini değerlerle; kapsam ve muhteva olarak; ne derece uyum içinde olduğunu düşünmeye değer buluyorum.

Bütün bunlara rağmen Türkiye’de insanlar inançlarını rahatlıkla yaşıyor ve öğrenmek isteyenler de öğrenme imkânına sahiptirler. Bu durumda toplumsal bir inanç açlığından bahsetmek mümkün değildir. Böyle bir ortamda artık bu iki düşünürümüzün manevi zemin vurgularını gayesine ulaşmış bir ayrıntı olarak değerlendirmemiz gerekir diye düşünüyorum. Diyeceksiniz ki uygulama ne kadar onların anladığı,  akılcı ve bilimsel bir yolda ilerlemektedir, belki üzerinde titizlikle durmamız gereken noktalardan birisi de budur.        

(25.05.2016 Çarşamba)

  • 18.12.1933’te Niğde’de doğdu. Niğde Dumlupınar İlkokulu (1946), Niğde Ortaokulu (1949), dört yıla yakın İstanbul’daki lise öğrencilik yılları (1949-23.6.1953), Niğde Lisesi (1955), Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi (1959) mezunu. Bir süre öğretmenlik yaptı. (1962-1967). Genelde serbest avukat olarak çalıştı.

  • Galeri

  • İletişim