KARAMANOĞLU MEHMET BEY’İN FERMANINI NASIL ANLAMALIYIZ?

13 Mayıs 1277 tarihinde Karamanoğlu Mehmet Bey tarafından yayınlanan “Bugünden sonra divanda, dergâhta, çargâhta, mecliste ve meydanda Türkçe ’den başka dil kullanılmayacaktır” fermanı ne derece gerçekçi bir biçimde izah edilmiş ve ne derece gerçekçi bir biçimde anlaşılmıştır.

                    

         Bazı yazarlar Karamanoğlu Mehmet Bey’i cehaletle suçlamıştır. Arapça ve farsça bilmediği için neler olup bittiğini anlayamıyor ve buna tepki olarak herkes Türkçe konuşsun ve birbirimizin ne dediğini anlayalım demek istemiştir, bazıları bu şuurlu bir söyleyiş, bilinçli bir ikaz değildir, Mehmet Bey’in bu işin öneminin bilincinde olmadığını ileri sürerek sanki böyle ifadelerle yapılan işin büyüklüğü sanki gözlerden saklanmak isteniyor gibi bir intiba yaratılmıştır. İşin esasının böyle olduğuna dair yazılı bir belge veya yazılı bir hece taşı mevcut değildir. Öyle ya Türkçe’den başka dil bilmezdi ve fermanı da okur yazar birisine yazdırmıştır gibi ifadeler ihtiva eden bir hece taşı kabrinin başına dikilmiş olabilirdi.

         Mizah bir yana, Karamanoğlu Mehmet Bey’in tahsilsiz ve cahil bir kimse olduğuna dair muteber bir belgeniz mi var da böyle söylüyorsunuz? Sorusu sorulamaz mı?  Bu veciz anlatım cahil bir kimsenin kaleminden çıktığı izlenimini mi veriyor? Çok basit, yüksek tahsil yapmış yüz kişiye konu verilerek bunu veciz bir ifade ile anlatınız deyin, bakalım bu ifade seviyesini tutturacak kaç kişi çıkacaktır. Tenkit etmek, yerden yere vurmak kolaydır ama yaz denildiğinde kalemlerin önemli bir kısmı susar.

Mekân bildiren şu kelimelerin dizilişine bakınız: “divanda, dergâhta, çargâhta, mecliste ve meydanda”

Divan: Yüksek düzeydeki devlet adamlarının kurduğu büyük meclis.(TDK Türkçe Sözlük)

Dergâh: Tekke (TDK Türkçe Sözlük)

Çargâh: Mevlevi dervişlerinin semâ ettiği yer (Misalli Türkçe sözlük)

Meclis: Bir konuyu konuşmak veya görüşmek için yapılan toplantı.(TDK Türkçe Sözlük)

Meydan: Alan, saha. (TDK Türkçe Sözlük) ….. da Türkçe’den  başka dil kullanılmayacaktır.

Daha çok devlet işlerinin görüldüğü ve belli bir konu ile ilgili olarak bir araya gelinen yerlerde Türkçe’den başka dil kullanılmayacaktır. Demek ki, evlerde, iş yerlerinde herkes Türkçe konuşuyordu ama devlet işleri öyle değildi. Fermanla devlet işlerinin tamamı muhakkak Türkçe yürütülmesi gerekir diyerek fevkalade önemli bir meseleyi gündeme getirmiş ve uyulması zorunlu bir fermanla durumu yöneticilere ulaştırarak, tabii ki çok önemli bir işi başarmıştır.

    Fermanda bugün kamusal alan dediğimiz yerler tarif edilmiştir. Çünkü resmi yazışmalar Türkçe yapılmıyordu. Yönetimlerin bu aymazlığı ancak böyle bir fermanla hizaya getirilebilirdi. Bunu da Karamanoğlu Mehmet Bey fermanıyla yapmıştır. Kelimeleri dikkatle seçmiş ve özel hayatı ilgilendiren evleri ve işyerlerini bu yasaktan uzak tutmuştur. Hem seçilen kelimeler ve hem de veciz anlatım bu fermanın cahil ve bilinçsiz bir kimse tarafından yazılmasının mümkün olmadığını ortaya koymaktadır.

Yanlış anlamaları önlemek için Karamanoğlu Mehmet Bey’in 13 Mayıs 1277 tarihli fermanına bir daha dikkatle bakmalıyız.

Şimdi Türkiye’de eğitimin yabancı dille yapılmasına karşı çıkanlar yabancı dil bilmeyenler mi? Oktay Sinanoğlu da mı Türkçeden başka dil bilmiyordu?  Yazdığı eserlerde eğitim dilinin Türkçe olmasını; eğitimimiz ve kültürümüz için gerekli olduğunu savunmuş ve bunun bilimsel bir zaruret olduğunu etraflıca açıklamıştır. Bu örnekten hareketle Karamanoğlu Mehmet Bey’in devlet işlerinde ve her yerde, Türkçe konuşulacaktır şeklindeki fermanına bakarak;  onun Türkçeden başka bir dil bilmediği sonucuna varmak, mümkün mü? Yoksa Türkçeden başka dil bilmediğine dair muteber bir belgeye mi ulaşıldı? Tabii ki bütün bu varsayımlar o zamanki tarih araştırmalarının yetersizliğini ortaya koyuyor ve Türkçe’nin 1300’de Üsküdar’da konuşulduğu gerçeği demek ki o zaman daha bilinmiyordu.

Anadolu’da 1300’lerde genel anlaşma dili, hâkim dil Türkçe olmasaydı, bir Yunus Emre Türkçesinin nasıl hayat bulduğunu, o merhaleye nasıl ulaşıldığını, dildeki o rüzgârlanmanın  nasıl ortaya çıktığını ve Türkçenin bu  şiirsel yükselişini neyle izah edecektik? Anadolu’da anıtların, kümbetlerin, dikili taşların ve kervansarayların yapılış tarihlerine bakınca, bu konuda bir yanılgıya düşüldüğünü kabul etmek durumunda kaldığımı söylemeliyim.

1222 Sultan Hanı yapıldığına göre, bu tahayyül ötesi yapıyı yapanlar hangi dili konuşuyorlardı, sorusunu anlamlı bulduğumu söylemeliyim. Yazımı şu tarihi kayıtla bitireyim.

         Karamanoğlu Mehmed Bey:

         “Karamanoğlu Mehmed Bey Karamanoğulları'nın ikinci beyi Kerimüddin Karaman'ın oğludur. Doğum tarihi belli olmayıp ölümü 1280'dir. Mehmet Bey askerî ve idarî yönden bilgili bir devlet adamı idi. Bilim adamlarını etrafına toplayıp onlara büyük önem vermiştir.[1]

         XIII. yüzyıl ortalarında Selçuklular, devlet işlerinde Farsçayı kullanırlardı. Halk ise öz dilleri olan Türkçeyi kullanıyordu. Mehmet Bey millet olarak birlikte yaşamanın ilk şartı olan dil birliğinin sağlanmasının gerekliliğine inanıyordu. Bu birliği gerçekleştirmek için Toroslar üzerinde yaşayan bütün Türkmen boylarını çevresinde toplayarak bir ordu oluşturdu.

         Şimden gerü hiç gimesne divanda, dergahda, bergahda ve dahi her yerde Türk dilinden özge söz söylemeye. (13 Mayıs 1277)

         Üzerine gönderilen Selçuklu ve Moğol kuvvetlerini büyük bir yenilgiye uğratarak Konya’ya girdi. Burada yaşayan Selçuklu Türkleri, Karamanoğulları ile birlik oldular. Kısa zamanda Konya vilayeti ve bazı çevre iller Karamanoğullarının hâkimiyeti altına girdi. Daha sonra Selçuklu Sultanı İzzettin Keykavus’un oğlu Gıyaseddin Siyavuş’u başa geçiren Mehmet Bey’in kendisi de vezir oldu. İlk önceleri Moğol baskısına başarı ile karşı koymasına birçok kere galip gelmesine rağmen, daha sonraki çarpışmaların birinde iki kardeşi ile beraber öldürülmüştür. İdareciliği sırasında Türkçeyi resmi dil olarak ilan eden fermanını vermiştir. Bu fermanda "Bugünden sonra divanda, dergâhta ve bargâhta, mecliste ve meydanda Türkçeden başka dil kullanılmayacaktır." diyerek sadece siyasî ve askerî bir zafer değil aynı zamanda kültürel bir zafer kazanmıştır.” ( Vikipedi, özgür ansiklopedi)

Kaynakça    

^ Faruk Sümer, "Karamanoğulları", TDV Diyanet İslam Ansiklopedisi, Ankara 2001, c. XXIV, s. 454-460

  • 18.12.1933’te Niğde’de doğdu. Niğde Dumlupınar İlkokulu (1946), Niğde Ortaokulu (1949), dört yıla yakın İstanbul’daki lise öğrencilik yılları (1949-23.6.1953), Niğde Lisesi (1955), Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi (1959) mezunu. Bir süre öğretmenlik yaptı. (1962-1967). Genelde serbest avukat olarak çalıştı.

  • Galeri

  • İletişim