GENÇ ŞAİRLER İKİ ŞİİR MÜRŞİDİNİ UNUTMAYINIZ: YUNUS EMRE VE YAHYA KEMAL

Yunus Emre’nin gönlümüzü Yaratan’ın nuru ile süslemeye, bizi dünya ve ahret için hazırlamaya (techiz etmeye), ilmi, ahlakı ve yardımlaşmayı, birlik ve beraberliğin faziletlerini anlatmaya çalıştığını görmezden gelerek çağın ve bütün zamanların şairi olmak mümkün mü?

Vatanın büyüsünü ilk keşfeden Namık Kemal’e; rahmet yollayan ve ruhunu şad eden; Yahya Kemal’in bizi doyuran ve bütün zenginliklerimizi kucağında geliştirip büyüten ve kültürümüzü mayalandıran, koruyan aziz vatanın manzara ve süslerini, ziynetlerini kalplerimize ve gönüllerimize sindirmeye, muhayyilemize malzeme yapmaya çağıran ve çalışan, vatan ve medeniyet mürşidini görmezden gelerek şair olmak, bu iklimin şarkılarını söylemek ve edebiyatımızın mutena bir mevkiinde yer almak veya böyle bir mekâna hak kazanmak mümkün mü? İşte genç şairler size bu konuları etraflıca düşünmeye,  Türk şiirinin iki büyük pınarından el ve ilham almaya davet ediyorum.

Yunus Emre sıradan bir şair ve mütefekkir değildir. 700 Yılı aşkın bir zamandan beri Türk milletin dilinden ve gönlünden düşmüyorsa, bunun elbette üzerinde durulacak, düşünülecek birçok sebebi vardır.

Necip Fazıl’ın manevi dünyasını en büyük şanssızlığı bir fani muhteremin arkasından yürümesi oldu, hâlbuki gönlünü yüce Yaratan’a açarak bütün insanlık için hidayet isteyen bir noktaya ulaşabilirdi. Her şeyin başlangıcı ve sonu olan, zamanı gelince ona döneceğimizi ve her türlü dua ve dileklerin, afların ve sığınmaların ona olması gerektiğini bilmesi sebebiyle kalemini bu büyük titreşim ve bu BÜYÜK İLHAMIN pınarına bağlasaydı belki 20 yüzyılın Yunus Emre’si olabilirdi. Ama o şansı sezemedi ve kalemini daha yücelere yönlendiremedi. Elbette onun da güzel şiirleri vardır, zaman zaman ilahi ürpertiyi terennüm ettiği olmuştur. Benimkisi bir bakış, bir temenni olmaktan öteye geçmeyen, insana keşke dedirten, bir yorum.

Yunus Emre’nin yaşadığı yıllar Anadolu Moğol istilası altındaydı ve tevhide karşı, birlik ve beraberliğe karşı gidişleri tetikleyen faaliyetler gözle görülür derecede ortadaydı. Allah’ın rızasını kazanmak ve devlet nizamının devamında herkes için fayda olduğunun idrakinde olan Yunus Emre, Müslüman Türk’ün güçlü sesi; Anadolu’da tevhit dini İslam’ın, insanlığın vicdanı ve sesi olmuştur:

Bir kez gönül yıktın ise

Bu kıldığın namaz değil.

Yunus Emre şiirinin yakaladığı seviye ve kullandığı kelimeler toplamı (yekünü), Türk edebiyatının bu zirvesinin dip dedelerinin en aşağı dört-beş nesildir burada yerleşik bir hayatı sürdürdüğü ve Türkçenin ve şiir dilinin bu süre içinde bu büyük ve ulaşılması zor zirveye ulaştığını düşünüyoruz. Tabii ki bu iddianın arkasından, Yunus Emre bu vadide yapayalnız mıydı? Onun yetiştiği kültür ortamı, edebiyat ortamı, maneviyat ve şiir dostları kimlerdi, onların cönkleri, onların şiir defterleri nerelerdedir? Benim kafamı ve muhayyilemi meşgul eden meselelerden birisi budur. Belki bu düşünce ve tahayyüller yeni nesillerin edebiyat araştırmaları ve ilmi kazılarla medeniyet tarihimize, kültür ve edebiyat tarihimize yeni sayfalar açacaklarına, yeni sayfalar ilave edeceklerine inanıyorum.

Anadolu birliğinin kurulmasında, manevi bütünlüğün sağlanmasında Yunus Emre’nin mısraları, nefesleri ve hikmetli sözleri, başat bir rol oynadığı anlaşılmaktadır. Devir değişti, yüzyıllar akıp geçti ama bozguncular bitmedi, aynı ayrışma tohumları atılmaya ve Türkiye 700 yıl önceki beylikler dönemine döndürülmek istenmektedir. Bugün de vatanperver mürşitler bu manevi ve ruhi ayrıştırma çabalarını Yunus Emre’lerle ve Yahya Kemal’lerle, Anadolu’nun fedakâr ve kahraman evlatlarıyla aşacaktır.

İşte Yunus Emre günümüzde de bir takım sapık gidişlere karşı bir ilaç, bir şifa iksiri olarak; birlik ve beraberlik sembolü olarak; irşatlarına devam etmektedir.

Sana ibret gerek ise, gel göresin bu sinleri

Ger taş isen eriyesin, bakıp görücek bunları.

                      Yunus Emre

Ne kapı vardır giresi, ne yemek vardır yiyesi

Ne ışık vardır göresi, dün olmuştur gündüzleri.

                      Yunus Emre

İnsanın; ezel ve ebed bağlamında; dünya ve ahret macerasını onun kadar güzel özetleyen bir başka kalem bulabilir miyiz bilmem? Aynı zamanda İslami-ahlaki prensipleri dile getirirken, bir takım dini terimlerin Türkçelerini de kullanarak, hem vecdin hem Türkçenin duasını almış onu berceste mısralarla ölümsüzleştirmiştir. Yunus Emre’yi sadece tasavvuf veçhesiyle görmek ve öylece anlamaya çalışmak, Yunus’un yaşadığı dönemi bilmemek, hem de şiirlerine vakit ayırmamak, her mısraı hatta her kelimesi üzerinde yeterince durmamak anlamına gelir.

Ahmet Hamdi Tanpınar’ın dediği gibi “O Türkçenin içinde uçan bir yıldız olmayı, öyle görünmeyi tercih etmiştir”.

Ölümden ne korkarsın

Korkma ebedi varsın.

Türkçenin kelimeleri ve ahengi ile bir abide yapmış, bir şiir şaheseri yaratmış, biz yapıya ve yapı taşlarına bakacağımız yerde, ortaya çıkan ölümsüz şiire de bakmıyor, bir takım duygularla onu bir takım  fanilere  bağlamaya veya safında göstermeye çalışıyoruz. Önümüzde bir abide gibi duran Türk şiir şehrine, şiir cennetine bakmayı ihmal ediyoruz.

Tanpınar çok ilginç bir tespitini şöyle anlatıyor:

“Ben Orhan Gaziyi ve onunla beraber ikinci İmparatorluğu kurmaya çalışanların hiçbirini Yunus’tan ayıramadım. Ne zaman Orhan Gazinin çehresine biraz eğilsem orada Yunus Divanı’ndan aksetmiş çizgiler görürüm ve bütün o fütühatların arkasında bu ruh kasırgası ile Türkçede doğan yapıcı değerler dünyasını selamlarım.”(Edebiyat Üzerine Makaleler. A.H. Tanpınar.)

Bütün devlet kurucularının yelkenini dolduran bu büyük rüzgâra 20. Yüzyılda Yahya Kemal rüzgârının da karışıp güç verdiğini, Yunus Emre’yle el ele ruhumuzu şekillendirdiğini görmemek mümkün değildir.

(22.02.2013)

  • 18.12.1933’te Niğde’de doğdu. Niğde Dumlupınar İlkokulu (1946), Niğde Ortaokulu (1949), dört yıla yakın İstanbul’daki lise öğrencilik yılları (1949-23.6.1953), Niğde Lisesi (1955), Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi (1959) mezunu. Bir süre öğretmenlik yaptı. (1962-1967). Genelde serbest avukat olarak çalıştı.

  • Galeri

  • İletişim