FECRİ EBCİOĞLU, SEZEN CUMHUR ÖNAL

Dünyada uzak yakın bir olunca, dış kaynaklı musikinin de içeride yankıları oldu. Bu yankı artınca dinleyenleri de ortaya çıktı. Bundan olumlu etkilenenler, üzülenler oldu. Bir takım duyguların etkisiyle bir kısmımız tarihin derinliklerinden eski musikimizi bulup çıkarmaya, bir kısmımız da bu yabancı melodilere Türkçe sözler yazarak, yepyeni bir türün zevkini tattırmaya çalıştı. Fecri Ebcioğlu, Sezen Cumhur Önal, Celal İnce ve arkadaşlarının başlattığı bu çalışmalar sonradan takdir edilen fevkalade yeni bir  rüzgârı musikimize kazandırdılar. Böylece Türk hafif müziği, Türk pop müziği ortaya çıktı.

    Şarkılara ve türkülere hor bakanlar, yeterli bulmayanlar, bu yeni denemeleri olumlu bir gelişme olarak gördüler. İlk dönemin tercüme veya adapte şarkıları gide gide konusu, söylemi ve icrası tamamen bize ait bir Türk hafif müziğinin doğmasına sebep oldular. Bu vadide bazılarınca  yanlış sayılan  bir yöneliş bize olumlu ve yeni çeşniler, lezzetler ve melodiler kazandırdı. Kendi sazlarımızla diğer sazları bir araya getirerek çok sesli bir ahenk kurmaya çalıştık. Şimdi anlıyoruz ki böylece bir eksiğimizi tamamlamış olduk. Fecri Ebcioğlu, sözlerini yazdı Alpay seslendirdi. Hele televizyonlardaki görüntüsü ile hafızalara nakşedilen bir manzara var. Fecri Ebcioğlu bir masa başında oturmaktadır. Odanın duvarında bir resim. Belli ki bir kalp ağrısının sancılarını hatırlatıyordu. Alpay Duvardaki Resim’i seslendiriyor, tabii ki Ebcioğlu da gözyaşlarına boğuluyordu.

 

Duvardaki Resim'i  Alpay’dan dinleyip te gözleri yaşlarla dolan simalar gözlerimizin önünden gitmiyor desem herhalde bir gerçeği ifade etmiş olurum. Bunun yanında Saman yolu şarkısıyla ünlü Berkant, Kayahan, Ajda Pekkan, Nükhet Duru ve Salim Dündar, Cem Karaca, Ersan Erdura, Zehra Eren, Celal İnce gibi sanatkârlar musiki hamurumuzu yoğurarak bize süzülmüş güzel lezzetler sundular. Nev'i şahsına münhasır  büyük sanatkârlardan Barış Manço'nun müziğimize getirdiği derinliği, güzelliği, ufku ve nefesi de ayrıca belirtmek istiyorum. Zaman geçtikçe büyüklüğünü  ve getirdiği havanın önemini daha iyi anlayacağımıza da inanıyorum. Bir büyük ruh semamızdan bir kuyruklu yıldız misali aktı geçti. Ne ufkumuza doğduğunu, ne de ufkumuzdan kaybolduğunu bilebildik. Şükür ki silueti, sesi ve müziği ellerimizde, hafızalarımızda tesellimiz bu ...

    Bir ud virtüözü olan Çinuçen Tanrıkorur'un  da müsikimiz yönünden ne kadar büyük bir kayıp olduğunu  belirtmeliyim.

    Türkü derlemeleri de besteler de belli bir merhaleye ulaştı. Böylece hissedilir bir yarış başladı. Oluşan musiki piyasasından yeterince pay almak gibi duyguların ve yarışların da bunda önemli bir katkısı olduğunu söylemeliyiz. Ahmet Yamacı, Ahmet Gazi Ayhan, Sadi Yaver Ataman, Necati Başara, Sarı Recep, Özay Gönlüm, bilhassa derleme ve notaya alma böylece bir türkü arşivi  oluşturması sebebiyle unutulmaması gereken ustalardan biri de Muzaffer Sarısözen'dir. Bütün bunlara ilaveten Neriman Altındağ Tüfekçi, Bedia Akartürk, Zekeriya Bozdağ, Refik Başaran, Neşet Ertaş, Aşık Veysel Şatıroğlu, Ali İzzet, Nurettin Bayhan, Eskigümüş’lü Rifat Çavuş, Nida Tüfekçi, Davut Sulari, Hacı Taşan, Ali Ercan, Mehmet Ali Erenler, Arif Sağ gibi bir çok sanatkâr türkü zenginliğimizin gerçek yüzünü ve büyüklüğünü bize gösterdiler. Musiki dünyamızın pırlantalarını gözler önüne serdiler.

Nihayet gördük ki bir musiki ummanı ile karşı karşıyayız . Bu ummanda her gönül kendi zevk kayığını gönlünce yüzdürebilir. İstediği kadar derinlik, istediği kadar genişlik ve  istediği kadar renklilik karşısında hayran olmamak mümkün  değildir.

    Araştırma, bilgi, görgü ve başka ülke musikilerinin daha yakından tanınması, musikimizde  atılımlara vesile olmuştur. Musikimizi yakından görüp tanıdıkça ,sevgi ve hayranlığımız arttı. Bu güzel duyguların ve olumlu gelişmelerin  devam etmesi için musikimiz üzerindeki çalışmaların devam etmesi ,yeni eserlerle ,yeni şekillerle zenginleştirilmesi bir zarurettir.

            Gördük, dinledik, şiirini yazdık, duygularımızı onlarla dile getirdik, bir ifade vasıtası olarak musikimizin de dilimiz gibi vazgeçemeyeceğimiz önemli bir zenginliğimiz olduğunu nihayet anladık. Adını andığımız ve anamadığımız nice sanatkârın emeğine ve sanatına saygı bizden.

Namelerle kurulmuş ve süslenmiş bir yolculuk

Bir ummanın kapısındaki mutluluk...

Sahiplik şuuru ile...

  • 18.12.1933’te Niğde’de doğdu. Niğde Dumlupınar İlkokulu (1946), Niğde Ortaokulu (1949), dört yıla yakın İstanbul’daki lise öğrencilik yılları (1949-23.6.1953), Niğde Lisesi (1955), Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi (1959) mezunu. Bir süre öğretmenlik yaptı. (1962-1967). Genelde serbest avukat olarak çalıştı.

  • Galeri

  • İletişim