AZ GELİŞMİŞ BEYİNLERİN HAFAKANI EMPERYALİZM

Sömürü ve işgalle sonuçlanan emperyalizmi ürpertiyle okur, şiddetle karşı çıkarız. Karşı çıkmak konusunda değişen bir şey yok, yine karşı çıkıyoruz fakat emperyalizmin at oynattığı coğrafyaları yıllardır izleyerek meseleyi kendimce bir çözüme ulaştırdım.  Tabii ki yazılarımı ve kitaplarımı okuyarak takip eden okuyucu “Yansımalar – Bir Yol Hikâyesi- Eflatun Sordu” adlı kitabımı okuduysa meseleyi hemen kavramıştır. Ama böyle bir şansı olmayanlar yazıyı sonuna kadar okumak durumunda kalacaklardır.

Emperyalizm, kelimesinin aslı olan Fransızca-Türkçe sözlükte (Dr. Baha Öngel) ”imparatorluk taraflısı, emperyalizm” olarak karşılık vermiş, TDK Türkçe Sözlük,  “Bir milletin sömürü temeline dayanarak başka bir milleti siyasi ve ekonomik egemenliği altına alıp yayılması veya yayılmayı istemesi, yayılmacılık, yayılımcılık” şeklinde tarif etmiştir.

Uygulamada gelişen olayları dikkatle takip edersek bazı incelikler dikkatlerden kaçmaz. Emperyalizm müsait bir muhit bulursa oraya bir gölge gibi sızar, programına uygun bir kültürel ortamın yaratılmasına gayret eder. Hedef aldığı ülke insanlarının beyinlerini yıkar, zenginliklerini bir yolunu bulup elinden almaya çalışır. Veya demokrasi getireceğim, yatırım yapacağım gibi perde bahanelerle ülkelere girer ve onları yönetimini etkilemeye çalışır. Bunu yapamazsa ihtilaf çıkarır bölgesel veya genel bir çatışma ortamı yaratarak en azından tahrip eder, yıkılan yakılan şehirlerin imarı yönünden ülkesine bir iş ve kâr ortamı hazırlar. O da olmazsa kütüphanelerdeki, müzelerdeki seçkin eserleri ülkesine taşır, bunu da yapamazsa kalıcı olmak için yıllar süren masa diplomasisi ile dil, kültür ve hayat felsefesi olarak oraya yerleşmeye çalışır. 

Emperyalizm gerek kültür ve sanat gerekse zenginlik olarak kendine rakip olacak merkezleri başka yollarla sömüremezse, onları etkisiz ve işlevsiz hale getirmeye çalışır.

Birçok gelişmiş ülke bunu bir siyaset olarak, bir metot olarak imkân buldukça yapar, ahlaki ölçülerle, insanlık prensipleriyle tenkit edildiğinde bunları duymazdan gelir hatta buna demokrasi getirmek, yer altı zenginliklerinden faydalanması için teknoloji getirmekten bahsederek çoğu zaman o ülkenin az gelişmiş beyinlerini de kafa kola alarak anlaşmalar yapar ve sömürüsüne bir kılıf uydurur ve o ülkelerde durağan bir ortamın yaratılmasına zemin hazırlar bunun için ilginç yöntemler geliştirir. Mesela din adına tembelliği, gece gündüz ibadet etmeyi telkin eder. Ev bucak çoluk çocuk ve onların ihtiyaçları çalışmayı gerektirir diyenlere fani dünyaya çok kaptırmışsın kendini derler. Esas ahiret zenginliğidir telkini yaptırmaya, dünyayı unutturmaya, özen gösterirler yani taassubu körüklerler. Bu gibi telkinlerle, dini değerlerden bahsederek, çağdan ve düşünmekten, akletmekten alıkoymaya çalışır. Bunun için her türlü yayından faydalanır. Özel eserler yazdırır, toplumu duyarlı noktalarından avlamaya çalışır yani sömürüye karşı çıkmayacak, vatanı için ölümü göze alamayacak insanlar yetiştirmek için bir yeni yozlaşmış değerler nizamı kurmaya çalışır.

İslam’a hizmet ettiğini zanneden bazı insanlar, İslam’ın temel gayelerinden birisi olan ahlak bahsine hiç girmeden, doğruluk ve alın teri ile kazanmak üzerinde hiç durmadan, politik zafiyetleri kullanarak çıkar peşinde koşar. Bu tutumu ile ülkeye ne kadar zarar verdiğinin farkında olmadan koşturur durur. Bu kristalize olmuş anlayış ülkeye; bu bağnaz tutumu ile ne kazandırdığını, ne kaybettirdiğini hiç düşünmez; çünkü kendi kazanıyorsa ülkenin de kazandığını sanır.

Katı bitkisel yağlar insan sağlığına yararlıdır der inandırır satacağı katı yağ ham maddesinin satılmasını sağlar ama kendisi tereyağını sofrasından eksik etmez. Zirai mücadelede şu ilaçları kullanın der ama o ilaç haşereleri öldürürken insanları ve diğer canlıları da öldürür, yıllarca kullanılan bir ilacın hedeflenen hastalığa yarar sağlarken vücuda telafisi zor yan etkiler yaptığını ve kullanımdan kaldırılması gerektiğini açıklar. Ülke aydınlarından bazıları şifa verirken birden zararlı olarak takdim edilen ilacın macerasına bir türlü akıl erdiremez.

 

İlmi araştırmaların ve deneylerin yapılmadığı ülkelerde birçok mesele konuşma ve araştırma meselesi bile yapılmaz.

Birçok ülke yönetimi bu değişiklikleri bile takip etmez. Sanki çağdışı yaşıyor gibidir. 

Taassup emperyalizme davetiye mi çıkarır diye sormuştum. Konu aydınların bir kısmının hiç dikkatini çekmedi. (Yansımalar, s: 93)

Emperyalist ülke insanları çağa damga vuran buluşları ve yeni icatları ortaya koyanlardır.  Bu yeni bulgular o kadar değişik meseleye kolaylıklar sağlıyor ki, gelişmemiş birçok ülke bu yeni alet ve edevatı ülkesine seve seve getirir. Gelen eşya o ülkenin koyduğu ad ile huduttan içeri girer.  Az gelişmiş ülkeler bu gidişin sonunun ne olacağını hiçbir zaman anlamazlar. Çünkü öyle bir şekilde beyinler dondurulmuştur ki, alıştıkları ve doğru bildikleri çizginin dışına çıkamadıkları için yani aklı ve bilimi ön planda tutamadıkları için, işin sırrını tabiatüstü kuvvetlerle veya kaderimiz bu deyip boyunlarını bükerek ve öylece avunup giderler.

Bir gün olsun onlara aynı türden şeylerin mukayeseleri mümkündür, diyen olmamıştır. Deseler de anlayacak durumda değildirler, ona cennetten yer kapmaya çalışması telkin edilmiştir. Bu kumaş bu kumaştan üstündür, bu elma bu elmadan daha iyidir demek yerine, bu kumaş bu elmadan iyidir denildiği zaman yani böyle bir akıl yürütmeyle gerçeğe ulaşılamayacağını söyleyen; soru soran ve her olayın sebebi üzerinde düşündüren bir eğitim verilmedikçe; bir sömüren bir de sömürülen olmaya devam edecektir.

    Ortadoğu sadece petrolü için mi bu kadar gelişmiş ülkeyi davet edip misafir ediyor. Bu ülkelerin hayat felsefelerine, sosyal yapılarına ve eğitim sistemlerine bakınız, aklı, deneyi ve ilmi ön planda tutan bir eğitim mi veriyor çocuklarına? Hayır, belki biraz dinini öğretmekle yetiniyor. Böyle düşünceler sadece Ortadoğu’da değil dünyanın birçok ülkesinde eğitim böyle kısır bir döngü içinde kıvranıp duruyor.

Bu badireleri yaşamış ve bu meselelerin özüne inmiş yetişkin insanların yurdunda bile böyle heveslerin arttığını söylemek için kâhin olmaya lüzum yoktur. Gidişat açıkça kendini göstermektedir.

Bakınız Ortadoğu’da bir başka devlet vardır bu devlet eğitimini bilimsel ve teknolojik çalışmalarını gereken ciddiyetle yürüttüğü için hiçbir emperyalist ülke onu istismar edememektedir.

Evet Emperyalizm az gelişmiş ülkelerin korkusudur ve olmaya da devam edecektir.

Çağa ve bilime gereken önemi vermeyen anlayışlar, onu at başı takip etmeyenler bilmelidir ki ülkesi bir bataklığa doğru gitmektedir. Bir bataklık bütün sivrisineklerin davetçisidir. Nerede kahrolsun emperyalizm sesleri yükseliyorsa, biliniz ki orada az gelişmiş beyinler var. Bu sloganlardan medet umanlar,  ey kolay kazanmak,  ülkeleri sömürmek isteyenler, buradan bir şeyler ütebilirsiniz diye ilan ettiklerinin farkında değildirler.

Başka bir ifade ile nerede kahrolsun emperyalizm diye slogan atılıyorsa bu emperyalizme davetiye çıkarmaktır. Çünkü sloganla hiçbir şeyin çözülemeyeceğini bilmeyecek kadar dünyadan ve meselelerden habersiz anlayışların geçerli bir çözüm üretemediği bilinmektedir.

Çağ dedim, çağ demek herhangi bir coğrafyayı işaret etmiyor, hangi ilmi ve teknolojik olayın nerelerde en ileri çözümleri ve buluşları varsa o konunun çağı o ülkedir. Her şeyden önce bunu kavramak lazım. Birçok konuda Japonya ileri bir trendi yakalamışsa çağı temsil etmek ona aittir. Yok ora değil de Kore ise çağı Kore temsil eder.

İlim ve teknoloji öyle bir hızla ilerliyor ki,  imkânları seferber ederek o yeni bilgilerle donanmaya, çocuklarınızı donatmaya çalışacaksınız. Varlık ve beka iddiasında olan ülkeler; çağın en gelişmiş bilgi ve görgülerini ülkelerine taşımak, ülkesinde bilgiyi üretmenin yollarını açmak ve her yönü ile gelişmişlik sıralamasının üst noktalarına ulaşmak gayreti ve çabası içinde olmak mecburiyetindedir.

Okullarda ne, ne kadar zaman içinde ve nasıl öğretiliyor bilinmeden durağanlaşan beyinleri harekete geçirmek, neler yapılması gerektiğine karar vermek kolay değildir.

Deney, okulların ve öğretimin neresindedir. Deney esnasında kırılan pipetin veya sarf olan malzemenin bedelini öğretmene mi yüklüyorsunuz? Dersini deneyle taçlandıran öğretmene bir öncelik tanıyor, takdir ediyor, bir takdirname veriyor musun? Yoksa bütün laboratuvarların temizlikçiler mi; aylarca aradan sonra toz almak için; kapısını açıyorlar. Yılda kaç sınıfta kaç deney yapılıyor, bunların istatistiki rakamları ilgili kuruluşlarda var mıdır? Sorular çoğaltılabilir.

Ülkenin tarihini ve coğrafyasını, temel eserlerden mi yoksa ideolojik saplantıların gölgelediği kaynaklardan mı öğretiyorsunuz? Öğrencinin tenkit ve soru sormasına hangi gözle bakıyorsunuz, bilim, teknoloji ve kültür, sanat faaliyetleri teşvik ediliyor, destekleniyor mu? Bütün bu sorulara olumlu cevaplar verebiliyorsak, bırak emperyalizmi, ülkeye kimse yan gözle bile bakamaz. Ama eğitim ve ülkenin diğer meselelerine ilmi ve çağa uygun bir çözümler üretilemezse bilin ki bu gidişat emperyalizme davetiye çıkarır. Bu sessiz ve derinden daveti anlamayanlar bir gün telaşla uyanırlar, bakarlar ki iş işten geçmiştir.

Bunun böyle bilinmesi gerekir diye düşünüyorum.

2016

 

İSMAİL ÖZMEL

  • 18.12.1933’te Niğde’de doğdu. Niğde Dumlupınar İlkokulu (1946), Niğde Ortaokulu (1949), dört yıla yakın İstanbul’daki lise öğrencilik yılları (1949-23.6.1953), Niğde Lisesi (1955), Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi (1959) mezunu. Bir süre öğretmenlik yaptı. (1962-1967). Genelde serbest avukat olarak çalıştı.

  • Galeri

  • İletişim