AKLIN VE BİLGİNİN YOLUNA GİRMEK

Türk aydınının çıkmazı nedir diye sorsalar, hayranlık veya düşmanlık arasında sıkışıp kalması, uçlarda dolaşmasıdır derim.  Aydınlar öyle yıllarca süren bir tefekkür çilesini, karşılıksız bir hakikat arama gayretini, anlamsız bulur ve bunun zor bir yokuş olduğunu, çoğu zaman göze alamayacağını hiç aklına getirmez.

         Siz sayfalarca ve günlerce bir eserin yarısına cevaplar, düzeltmeler yapıyor ve ilgiliye iyi niyet örneği olarak ulaşacağı bir şekilde açıklıyor, bu tamamen bir gerçek arayışının ve gayretinin eseri olarak yapıyor, bizim aydın dediğimiz kalem sahibinden ses çıkmıyor. Elbette benim de yanlışlarım olabilir ama mevcut durumda da bir takım yanlışlıklar, yanlış değerlendirmeler olduğu açıktır. Bunu bir saygı ve hakikat aşkı ile yazışmakta ne gibi bir mahzur olabilir. Ama bizim yetişme tarzımız, yani eğitimimiz bu serinkanlı münakaşanın fikri ve ruhi ortamını verememektedir.

          Eğitim, bir takım ideolojik hesaplarla ya hayranlık derecesinde övgü veya düşmanlık derecesinde aşağılamak gibi bir peşin hükümle başlar. Bazılarımıza göre bir uyanış reçetesi olan Batılılaşmak, bazılarına göre zincirlerine koşmaktır, bir ihanettir. Anlayabiliyor musunuz? Bu tezin iki ucunu da söyleyen Türkiye’de yüksek tahsil yapmış aydın sınıfında olduğunu var sayan iki okumuş, yazmış kişi. Böyle bir mahsulü bir eğitim sistemi nasıl yetiştirir, nasıl onlara diploma verir, nasıl bu kadar kör ve sağır yapar. İşte eğitim meselemiz üzerine düşünürken bu tipik örneği özellikle zikrettim ki nasıl bir problemle karşı karşıya kaldığımı anlayasınız diye. (11.07.2015 Cumartesi)

         Emperyalist ülkeler Osmanlı imparatorluğuna niye saldırmışlardır, çünkü onun her yönden çağı kaçırdığını ve kalkınmasını sekteye uğrattığını, yüzyıllar önceki ilmi seviye ve kesafetini kaybettiğini tespit ettiler de öyle onu bölüşmeye kalkıştılar. Tespitlerin bir kısmı doğruydu ama unuttukları önemli bir unsur vardı, bu toprakların sahiplerinin vatanları için göstereceği fedakârlığı akıllarının sınırı içine sığdıramamaları. Bu saçı başı dağınık, saç sakal karışmış, üstündeki elbise dönem değiştirmiş insanların yüreklerindeki ateşi, vatan sevgisini yüreklerine sığdıramamak, gönülleri kavuran ve hayatiyet veren yüksek dereceli ateşi hesaba katmamak…

         Fatih dönemi ve kanuni dönemi medreselerinin diğer ülke üniversitelerinden ne farkı vardı? Eksiği yok fazlalığı vardı. Peki son üç yüz yılda ne oldu da İmparatorluktaki eğitim, üretim sahalarındaki bu perişanlık şairlerin şiirlerine konu oldu. (13.07.2015  Pazartesi)

  • 18.12.1933’te Niğde’de doğdu. Niğde Dumlupınar İlkokulu (1946), Niğde Ortaokulu (1949), dört yıla yakın İstanbul’daki lise öğrencilik yılları (1949-23.6.1953), Niğde Lisesi (1955), Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi (1959) mezunu. Bir süre öğretmenlik yaptı. (1962-1967). Genelde serbest avukat olarak çalıştı.

  • Galeri

  • İletişim